DİĞER
"Hayatı felaketleri, yeisi, tesellileri ve keyfiyle bir arada kavrayan; gündelik hayata dair orijinal tespitleri ve gözlemleri olan; ekmek parası için denizin de, güneşin de, havanın da kahrını çeken, fakat yalnız insanların kahrını çekemeyen Cemil Süleyman, bütün bunları da hınzır benzetmeler, mütebessim eleştiriler ve kıvrak bir Türkçeyle yazan sahici bir yazar..."
"İnsanlık bu konuda zımnen de olsa şöyle bir karar vermiştir. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar söz konusu olduğunda geriye dönük kanunlar işler. Eğer bu ilkeden feragat edilirse, gelecekte işlenen ve bugüne kadar hayal bile etmemiş olduğumuz korkunç suçlara karşı savunmasız kalacağız. Bunu göze almaya değer mi?"
"Ayhan Aktar, destanları incelerken, bu destanların yazılmasına sebep olan tarihsel arka planı da okuyucularını müthiş bir berraklıkla veriyor. Böylece, sadece 'Barakalar’ın yıkımına' yakılan ağıdı okumuyoruz; insanları Barakalar mahallesini kurmak zorunda bırakan şartları, ahlâk ve vicdan sahibi bürokratların nasıl pasifize edildiğini de görüyoruz."
Şu yaşadığımız salgını bir gün unutacağınız aklınıza gelir mi? Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür, yani insan belleğinin eksiği unutmaktır, derler. Bu doğru olabilir, bir gün bu salgını unutabiliriz... Yoksa bu bir eksiklik değil de bir meziyet mi? Ancak unutkanlık ve kayıtsızlığa sığınarak mı becerebiliyoruz hayatla savaşmayı?
Ali Özgür Özkarcı’nın kitabı Dört Köşeli Kambur'u okurken “Vatan nedir?” diyeceğiz mesela, “Neresidir?” diyeceğiz. Yazar da öykülerinin içinden sürekli fısıldayacak: “İnsanın saklanacağı yer kalmamışsa vatanı yoktur.”
Pete Najarian'ın romanlarının gücü ve etkisi bireysel hikâyelerle toplumsal hikâyeler arasındaki bağları açık etmesinde. Onun romanlarında bireysel ve toplumsal hikâyeler birbirine dolanan iki sarmal hâlinde çıkıyor karşımıza...
Kürt yazar Cemil Turan Bazidî, Halepçe Katliamı'ndan sonra göç etmek zorunda kalan bir ailenin dramını anlattığı Azad Adım Benim romanıyla UNESCO Özel Akademik Ödülü'ne layık görüldü.
Yayıncılık dünyamızı konu alan söyleşi dizimizin üçüncü konuğu Aras Yayıncılık ve Rober Koptaş. Anahtar kelimelerimiz elbette var ama bu kez en çok Türkiye'de Ermeni kitapları yayınlamak, cesaret, dayanışma ve inancın izinde konuştuk
Savaşın erken yıllarında yerinden olmuş bir grup orta gelirli Suriyeli, Fatih, Aksaray ve Beyoğlu'nda açtıkları yemek dükkânları sayesinde İstanbul'a tutundu ve evlerini yeniden kurdu
Hodorçur’a yolculuk, Canikyan için aynı zamanda cennete geri dönüşle eş gibi. Rapael, cennette geçen çocukluğunu arıyor, fakat karşılaştığı yıkıntıların, yanından hiç ayırmadığı, Peder Hagop Taşçıyan’ın 1910’da çektiği Hodorçur fotoğraflarıyla alakası yok
101 sene önce Anadolu'da bir köye Ermeni tehciri sinsi sinsi yaklaşıyor. Sonrası malûm ama tarihin unut dediğini edebiyat hatırlıyor. Gürsel Korat'la yeni romanı Unutkan Ayna'yı konuştuk...
Özcan Alper: Bu kader nasıl değişecek sorgulamasını yapıyorsun. Geriye dönüp baktığımızda 1915, 1925, 1938, 1940’lı yıllar, 6-7 Eylül, Alevi kıyımları, Sivas, Gazi, Suruç, Ankara’yı görüyoruz...
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.